13/RA'D-14 ÂYETİ İÇİN HİDAYETİN GİZLENMESİ RAPORU
13/RA'D-14 ÂYETİ İÇİN HİDAYETİN GİZLENMESİ RAPORU
****
Abdulbaki Gölpınarlı: Gerçek duâ, ancak onadır. Ondan başkalarına duâ edenlerin duâları kabûl edilmez. Bu çeşit adam, ağzına gelsin diye suya ellerini uzatmış, bekleyip duran adama benzer, su ağzına gelmez onun ve kâfirlerin duâsı, sapıklıkta kalmadan başka bir şey değildir.
Adem Uğur: El açıp yalvarmaya lâyık olan ancak O'dur. O'nun dışında el açıp dua ettikleri onların isteklerini hiçbir şeyle karşılamazlar. Onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Halbuki (suyu ağzına götürmedikçe) su onun ağzına girecek değildir. Kâfirlerin duası kuşkusuz hedefini şaşırmıştır.
Ahmet Varol: Gerçek dua ancak O'nadır. O'ndan başka çağırdıkları (dua ettikleri) ise kendilerine hiçbir şeyle karşılık veremezler. Onlar, ağzına ulaşması için suya doğru iki avucunu açan kimse gibidirler. Oysa (böyle yapmakla su) ona ulaşmaz. Kâfirlerin duaları sapıklık içinde kalmaktan başka bir şey değildir. [3]
Ali Fikri Yavuz: Makbul olan dua, ancak Allah’a olan duadır. O’ndan başka (müşriklerin) yalvarıp durduklaı putlar ise, kendilerine hiç bir şeyle karşılık vermezler. O kâfirlerin hali, kuyu başında, su, ağzına gelsin diye, suya doğru iki avucunu açıp uzatana benzer ki, su ona yükselip gelmez (çünkü his ve idraki yoktur. İşte putlar da böyledir. Asla fayda veya zarar veremezler.) kâfirlerin dua ve ibadetleri, sapıklıkta ve boşuna yerde olmaktan başka bir şey değildir.
Bekir Sadak: Gercek dua ve ibadet ancak O'nadir. O'ndan baska cagirdiklari putlar kendilerine hicbir cevap vermezler. Durumlari, suyun agzina gelmesi icin avuclarini ona acmis bekleyen adamin durumu gibidir. Hicbir zaman suya kavusamaz. Iste kafirlerin yalvarisÙ da boyle, bosunadÙr.
Celal Yıldırım: Gerçek ibâdet ancak O'nadır. O'ndan başka duâ ve ibâdet ettikleri (putlar, şekiller) kendilerine hiçbir şey ile cevap veremezler. Bunlar, ağızlarına ulaşsın diye avuçlarını suya doğru açıp da bir türlü ona ulaşamayan kimseye benzerler. Kâfirlerin duâ ve ibâdeti sapıklık içinde bocalamaktan başka bir anlam taşımaz.
Diyanet İşleri: Gerçek dua ancak O’nadır. O’ndan başka yalvardıkları ise onların isteklerine ancak, ağzına ulaşmayacağı hâlde, ulaşsın diye avuçlarını suya uzatan kimsenin isteğine suyun cevap verdiği kadar cevap verirler. Kâfirlerin duası daima boşa çıkar.
Diyanet İşleri (eski): Gerçek dua ve ibadet ancak O'nadır. O'ndan başka çağırdıkları putlar kendilerine hiçbir cevap vermezler. Durumları, suyun ağzına gelmesi için avuçlarını ona açmış bekleyen adamın durumu gibidir. Hiçbir zaman suya kavuşamaz. İşte kafirlerin yalvarışıda böyle, boşunadır.
Diyanet Vakfi: El açıp yalvarmaya lâyık olan ancak O'dur. O'nun dışında el açıp dua ettikleri onların isteklerini hiçbir şeyle karşılamazlar. Onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Halbuki (suyu ağzına götürmedikçe) su onun ağzına girecek değildir. Kâfirlerin duası kuşkusuz hedefini şaşırmıştır.
Edip Yüksel: Gerçek dua O'na yöneltilendir. O'nun dışında çağırdıkları ise onlara hiç bir şekilde karşılık veremezler. Tıpkı suya avuçlarını uzatan; ancak ağzına hiç bir şey ulaşmıyan kimse gibi... İnkarcıların duası boşunadır.
Elmalılı Hamdi Yazır: Hak duâ ancak onadır, ondan başka yalvarıp durdukları ise onları hiç bir şeyle icabet etmezler, onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açana benzer ki o, ona gelmez, kâfirlerin duâsı hep bir dalâl içindedir
Elmalılı (sadeleştirilmiş): Gerçek dua ancak O'nadır; O'ndan başka yalvarıp durdukları ise, onlara hiçbir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimseye benzer ki, su ona gelmez. Kafirlerin duası hep bir sapıklık içindedir.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2): Gerçek dua O'nadır. O'nun dışında yalvarıp durdukları ise onlara hiçbir şeyle cevap veremezler. Onlar olsa olsa ağzına su gelsin diye iki avucunu açana benzer ki, o, ona gelmez. Kâfirlerin duası hep bir sapıklık içindedir.
Fizilal-il Kuran: Gerçek dua, yalnız Allah'a yöneltilen çağrıdır. Müşriklerin Allah dışında çağrı yönelttikleri putlar, onların hiçbir dileklerine cevap veremezler. Böyleleri ağzına su gelsin diye avuçlarını ona doğru açan kimseye benzerler ki, asla bu yolla ağzına su gelmez. İşte kâfirlerin çağrısı böylesine boşunadır.
İbni Kesir: Gerçek dua ancak O'nadır. O'ndan başka taptıkları kendilerine hiçbir şeyle cevap veremezler. Durumları; suyun ağzına gelmesi için avuçlarını ona açmış kimsenin durumu gibidir. Oysa o, hiç bir zaman suya kavuşamaz. İşte kafirlerin yalvarışı da böyle boşunadır.
Ömer Öngüt: Gerçek duâ ancak O'nadır. O'ndan başka duâ ettikleri, kendilerinin duâlarına hiçbir karşılık veremezler. Durumları ancak suyun ağzına gelmesi için avuçlarını ona açmış kimsenin durumu gibidir. Oysa o hiçbir zaman suya kavuşamaz. İşte kâfirlerin duâsı da ancak bunun gibi boşunadır.
Şaban Piriş: Gerçek dua yalnızca O’nadır. O’ndan başka dua ettikleri, kendilerine hiçbir cevap veremezler. Durumları, suyun ağzına gelmesi için avuçlarını ona açmış bekleyen adama benzer. Hiçbir zaman suya kavuşamaz. İşte kafirlerin duası sapıklıktan başka bir şey değildir.
Suat Yıldırım: Geçerli dua O’na yapılan duadır. Müşriklerin O’ndan başka yöneldikleri putlar ise, kendilerine hiçbir surette icabet edemezler. Onların durumu tıpkı, ağzına su ulaşsın diye iki elini önündeki kuyuya doğru uzatan adamın durumuna benzer. Oysa bu durumda su, hiçbir zaman ona ulaşamaz. İşte kâfirlerin duası öyle boşa gider.
Süleyman Ateş: Gerçek du'â, ancak O'na yapılır. O'ndan başka du'â ettikleri ise, kendilerinin hiçbir isteklerini karşılayamazlar. (Onların durumu) tıpkı ağzına gelsin diye suya avuçlarını uzatan kimse gibidir. Oysa (uzanıp suyu avuçlamadıkça su) on(un ağzın)a gelmez. İşte kâfirlerin du'âsı, öyle boşa gider.
Ümit Şimşek: Hak olan dua Ona yapılandır. Onların Allah'tan başka yalvardıkları ise kendilerine cevap veremez. Onların hali, ağzına su gelsin diye ellerini suya doğru açan, ancak bir türlü su kendisine ulaşmayan kimsenin hali gibidir. Kâfirlerin duası işte böyle boşa çıkmaya mahkûmdur.
Yaşar Nuri Öztürk: Gerçek dua yalnız O'na/hak davet yalnız O'nun için yapılır. O'nun dışında yalvarıp davet ettikleri ise onlara hiçbir şekilde cevap veremezler. Onlar, ağzına ulaşsın diye iki avucunu suya doğru açan ama suya ulaşamayan birinden başkasına benzemiyorlar. Küfre sapanların dua ve davetleri, şaşkınlığa dalmaktan başka bir işe yaramaz.
****
Ahmed Hulusi: Hak davet "HÛ"yadır! Yönelip yardım istedikleri O'nun dûnundakilerden, onlara hiçbir şekilde cevap gelmez (çünkü asla var olmadılar)! (Onların durumu) ancak, su içmek isteyip de yalnızca suya elini açanın hâli gibidir. . . (Çeşme olmadığından) o su ona ulaşacak değildir! Hakikat bilgisini inkâr edenlerin duası ancak sapkınlık ve boşadır!
****
Ahmet Tekin: Hak davet yalnız O’nun adına, gerçek kulluk, ibadet ve dua yalnız O’na yapılır. O’nun dışında kulları durumundakilerden yalvarıp taptıkları şeyler, hiçbir şekilde onların isteklerini yerine getiremez. Onlar, ağzına su gelsin diye, iki avucunu suya doğru açarak işaret eden kimse gibidir. Onların suya ulaşması mümkün değildir. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfirlerin ibadetleri ve duaları, ancak bâtılla oyalanıp durmaktan, boşuna bir gayretten ibarettir.
Muhammed Esed: Nihai Gerçek'e varmak amacıyla yapılan bütün dualar, bütün çağrı ve arayışlar ancak O'na yöneltilmelidir; çünkü insanların O'nu bırakıp da yakardıkları (öteki varlıklar ve güçler) bu yakarışlarına hiçbir şekilde karşılık veremezler. Öyle ki, (onlara, yakarıp duran kimsenin durumu) ellerini suya doğru uzatıp, suyun kendisine ulaşmasını bekleyen birinin durumuna benzer; oysa bu durumda su asla ona ulaşmayacaktır. Bunun içindir ki, hakkı inkar edenlerin yakarması kendilerini sapıklık içinde tüketmekten başka bir sonuç getirmez.
Ömer Nasuhi Bilmen: Hak olan davet, Allah içindir. Ve o kimseler ki, Allah'tan başkalarına duada bulunurlar, kendileri için hiçbir şey ile icabet etmezler. Ancak ağzına erişsin diye suya karşı iki avucunu açan kimse gibidir. Halbuki, o su ona ulaşıcı değildir. Kâfirlerin duaları ise ancak bir sapıklık içindedir.
****
13/RA'D-14 İÇİN ANALİZ
Bismillâhirrahmânirrahîm
لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ لاَ يَسْتَجِيبُونَ لَهُم بِشَيْءٍ إِلاَّ كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ إِلَى الْمَاء لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِهِ وَمَا دُعَاء الْكَافِرِينَ إِلاَّ فِي ضَلاَلٍ
Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ kebâsitı keffeyhi ilel mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıh(bâligıhî), ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).
Kelime kelime anlamı
1. | lehu | : ona (kendisinedir) |
2. | da'vetu el hakkı | : hakkın daveti |
3. | ve ellezîne | : ve o kimseler |
4. | yed'ûne | : dua ederler |
5. | min dûni-hi | : ondan başkasına |
6. | lâ yestecîbûne | : icabet edilmez |
7. | lehum | : onlara |
8. | bi şey'in | : bir şey ile |
9. | illâ | : ancak |
10. | ke bâsitı | : açan gibidir |
11. | keffey-hi | : avucunu |
12. | ilel mâi (ilâ el mâi) | : suya |
13. | li yebluga | : erişmesi için |
14. | fâ-hu | : onun ağzına |
15. | ve mâ huve | : ve o değildir |
16. | bi | : ile |
17. | bâligı-hi | : ona erişen (ulaşan) |
18. | ve mâ | : ve değildir |
19. | duâu el kâfirîne | : kâfirlerin duası |
20. | illâ | : ...den başka |
21. | fî dalâlin | : dalâlette, sapıklık içinde |
****
ALLAH’IN DAVETİ KENDİSİNEDİR
Allahû Tealâ kâinatın en şerefli mahlûkunu Allah’a kul olma hedefine dayalı olarak yaratmıştır. Ve bu hedefe ulaşmanın başlangıç noktasında, Allah’ın davetine mutlak surette icabet etmek vardır.
Allahû Tealâ’nın daveti ise sadece Kendi Zat’ınadır. Ra’d Suresinin 14.âyet-i kerimesinde bütün insanlık için elzem olan Hakk davet açık ve net olarak ifade edilmiştir.
13/RA'D-14: Lehu da’vetul hakk(hakkı), ...
Hakkın daveti O’nadır (Kendisinedir). ...
Allah’ın Zat’ı bütün insanlar için en ahsen sığınaktır. O halde insan, sığınakların en güzeline; Allah’ın Zat’ına ulaşmayı hedef edinmelidir.
İnsanlara, "kadınlara, oğullara, kantar kantar biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, hayvanlara ve ekinlere olan sevgiden oluşan" şehvetleri (aşırı düşkünlükleri) güzel gösterildi. Bunlar, dünya hayatının menfaatleridir. Ve Allah, O'nun katındaki en güzel sığınaktır.
Sığınağa sığınanlar, Yûnus-25’de ifade edildiği gibi teslim yurduna ulaşanlardır.
Ve Allah, teslim (selâm) yurduna davet eder ve (teslim yurduna, Zat'ına ulaştırmayı) dilediği kimseyi, Sıratı Mustakîm'e ulaştırır.
Allahû Tealâ bütün inananlara “slm”e, yani Allah'a teslim olanlara dahil olmalarını emretmiştir.
Ey âmenû olanlar! Hepiniz silm'e dahil olun (Allah'a teslim olun)! Ve şeytanın adımlarına tâbî olmayın. Muhakkak ki o, size apaçık düşmandır.
Alahû Tealâ’nın teslim emri, ezelde Allah’a verdiğimiz yemin, misak ve ahdimizi içeren ve dört teslimden oluşan bir bütünü ifade etmektedir. Bu bütünü yaşamanın olmazsa olmazı Allah’ın davetine (dört teslimle Allah’a teslim olarak irşad olma) icabet etmektir.
Ve kullarım sana, Benden sorduğu zaman, muhakkak ki Ben, (onlara) yakınım. Bana dua edilince, dua edenin duasına (davetine) icabet ederim. O halde onlar da Bana (Benim davetime) icabet etsinler ve Bana âmenû olsunlar (Bana ulaşmayı dilesinler). Umulur ki böylece onlar irşada ulaşırlar (irşad olurlar).
Davete ancak iştenler icabet edecektir.
(Davete) ancak işitenler icabet eder. Ve Allah, ölüleri (ölü olan sem'î isimli işitme hassasını, ölü olan fuad isimli idrak hassasını, ölü olan basar isimli görme hassasını) diriltir. Sonra ona döndürülürler. (Hayatta iken ruhu mürşid eliyle Allah'a döndürülür.)
Allahû Tealâ’nın Allah’a teslim olma davetini işiten kişi, Allah’a teslim olmayı dileyen kişidir.
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, Allah onu mutlak surette Kendisine ulaştıracaktır.
****
RA'D-14 İÇİN SONUÇ
Azîz kardeşlerimiz,
Dîn; bir insanı mutluluğa taşıyacak olan araçtır. Bu mutluluk sadece cennet hayatı ile sınırlı değildir, dîni her boyutuyla yaşamak; biz insanları bu dünya hayatında da mutlu etmelidir. Kendimize her zaman "mutlu muyum?" sorusunu sorarak Allah ile dost olanlardan (evliyalardan) olup olmadığımızı kendimiz anlayabiliriz. Hemen kendinize sorunuz:
Mutlu musunuz?
Arapça bir kelime olan İslâm; Allah'a teslim olan demektir.
İslâm Dîni, Allah'a teslim olanların dînidir. Allah'ın daveti Kendisinedir. İslâm; Allah'ın bizlere verdiği tüm emanetlerin (ruh, fizik beden, nefs ve irade) O'na teslim edilmesini emreden bir dîndir, kâinatın tek dînidir. İslâm; kişinin Allah'a duyduğu ilgisinin önce sevgiye, sonra aşka ve ötesine geçmesini sağlar.
Allah'a ulaşmayı dileyerek Allah’a teslim olanların oluşturduğu dairenin içine adım atan bir kişi için İslâm'ın tüm basamakları daha üst seviye bir mutluluğun anahtarıdır.
İslâm Dîni 7 safhada yaşanır ve 4 teslimden oluşur.
- 1. Allah'a ulaşmayı dilemek
2. Mürşide tâbiiyet
3. Ruhun Allah'a ulaşması (1. teslim)
4. Fizik bedenin teslimi (2. teslim)
5. Nefsin teslimi (3. teslim)
6. İhlâsa ulaşmak (irşâdı tamamlamak)
7. İradenin teslimi (4. teslim)
Türkiye'deki neredeyse bütün Kur'ân meâllerinde İslâm’ın 7 safhası ve hidayet gizlenmektedir.
Oysa ki hidayet; yani ruhun Allah'a ulaşması daha teslimlerin ilkidir. Allah'a ulaşmayı dilemek İslâm'ın giriş kapısıdır. Allah'a ruhunu yaşarken ulaştırmayı dilemeyen hiç kimse Kur'ân ile emredilen 7 safha 4 teslim dairesinin içine giremez. Allah'a ulaşmayı dilemeyen kişi bu dünya hayatında mutlu olamamakla kalmaz, onu ahirette çok daha vahim bir sonuç bekliyor olacaktır.
Zumer Suresinin 54.âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ bütün insanlığa dört teslimle Allah’a teslim olmalarını emretmektedir.
Ve Rabbinize (Allah'a) yönelin (ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O'na (Allah'a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah'a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız.
Hiç birimiz ölüm ile olan randevumuzu tehir edemeyiz ve ölüm ile ne zaman karşılaşacağımızı bilemeyiz. O halde Allah'ın davetine icabet etmek için beklemek neden?
Ey yüce Allah'ım, ne olur benim de ruhumu yaşarken Sana ulaştır, beni de Sana teslim olan dostlarının arasına al, ya Rabb'im. Amin.
İşte Allahû Tealâ'nın bize hem bu dünya hem ahiret saadetini nasip etmesinin şartı sadece bu kadardır, kalpten bir dilek. Allah'ın bizleri ne kadar çok sevdiğini görebiliyor musunuz? Unutmayın, onlar hidayeti gizleseler de, kimsenin sizin iradeniz üzerinde nüfuzu yoktur.
Allah'a ulaşmayı dileyerek Allah ile dost olmak ve mutlu olmak sizin de hakkınızdır.
Allah hepinizden razı olsun.
****
13/RA'D-14 ÂYETİNDE HİDAYET NASIL GİZLENMİŞTİR?
RA'D SURESİNİN 14. ÂYETİNDE TOPLAM 21 MEÂLDE HİDAYET GİZLENMİŞTİR
Herkese (özellikle Arapça bilmeyen kişilere) bir sorumuz var: "Lehu da’vetul hakk" ifadesindeki 3 kelimeden kaç tanesi size tanıdık geliyor?
"Davet" ve "Hakk" kelimeleri Türkçemizde de aynen yer alan Arapça kökenli iki kelimedir, raporlarımızı düzenli takip eden okuyucularımız "hu" takısının da eklendiği kelimeye 3. tekil şahıs zamiri (ona, onun, vb.) olarak eklendiğini hatırlayacaklardır. Bu durumda Ra'd Suresinin 14. âyetinin ilk cümlesinde yer alan kelimeler "o", "davet", "Hakk" şeklindedir.
Abdulbaki Gölpınarlı, Adem Uğur, Ahmet Varol, Ali Fikri Yavuz, Bekir Sadak, Celal Yıldırım, Diyanet İşleri, Diyanet İşleri (eski), Diyanet Vakfi, Edip Yüksel, Elmalılı Hamdi Yazır, Elmalılı (sadeleştirilmiş), Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2), Fizilal-il Kuran, İbni Kesir, Ömer Öngüt, Şaban Piriş, Suat Yıldırım, Süleyman Ateş, Ümit Şimşek, Yaşar Nuri Öztürk Hocalarımız; "Allah'ın daveti O'nadır." ifadesini meâllerinden çıkarmış "dua" veya "ibadet" kelimelerini ekleyerek HİDAYETİ GİZLEMİŞLERDİR.
****
****
Ali Bulaç: Hak olan çağrı (dua, ibadet) yalnızca O'na (olan)dır. Onların Allah'tan başka çağırdıkları ise, onlara hiç bir şeyle cevab veremezler. (Onların durumu) yalnızca, ağzına gelsin diye, iki avucunu suya uzatan(ın boşuna beklemesi) gibidir. Oysa ona gelmez. İnkâr edenlerin duası, sapıklık içinde olmaktan başkası değildir.
Gültekin Onan: Hak olan çağrı (dua, ibadet) yalnızca O'na (olan)dır. Onların Tanrı'dan başka çağırdıkları ise, onlara hiç bir şeyle cevab veremezler. (Onların durumu) yalnızca, ağzına gelsin diye, iki avucunu suya uzatan(ın boşuna beklemesi) gibidir. Oysa ona gelmez. Kafirlerin duası, sapıklık içinde olmaktan başkası değildir.
Hasan Basri Çantay: Hak (olan) da'vet (ve düâ) ancak Onadır. Onu bırakıb çağırdıkları (düâ etdikleri putlar) ise kendilerine hiç bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan (adam) gibidir ki o, buna asla ulaşıcı değildir. Kâfirlerin düâsı sapıklık içinde kalmakdan başka (bir mahiyyetde) değildir.
Hayrat Neşriyat: Hak duâ (ve da'vet) ancak O’nadır. O’ndan başka (kendilerine) duâ etmekte oldukları şeyler (putlar) ise, kendilerine hiçbir şekilde cevab veremezler; (onlar) ancak ağzına erişsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir; hâlbuki (elini suya doğru açmakla) o (su, onun ihtiyâcını anlayıp da) ona ulaşıcı değildir. Kâfirlerin (kendi putlarına olan) duâsı da (böyle) sapıklık içinde kalmaktan başka bir şey değildir.
İmam İskender Ali Mihr: Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır). O'ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak suya, onun ağzına, suyun ulaşması için avucunu açmış kimse gibidir. O (su), ona ulaşacak değildir. Ve kâfirlerin daveti, dalâletten (su nasıl onların ağızlarına ulaşamıyorsa, dalâlette olanlar da hidayete ulaşamaz) başka bir şey değildir.
Tefhim-ul Kuran: Hak olan çağrı (dua, ibadet) yalnızca O'na (olan) dır. Onların Allah'tan başka çağırdıkları ise, onlara hiç bir şeyle cevap vermezler. (Onların durumu) yalnızca, ağzına gelsin diye, iki avucunu suya uzatan(ın boşuna beklemesi) gibidir. Oysa ona gelmez. Küfre sapanların duası, sapıklık içinde olmaktan başkası değildir.
****
13/RA'D-14 İÇİN HİDAYETİN GİZLENMESİ RAPORU SONUÇLARI
Bu âyette hidayetin gizlendiği meâller: Abdulbaki Gölpınarlı, Adem Uğur, Ahmet Varol, Ali Fikri Yavuz, Bekir Sadak, Celal Yıldırım, Diyanet İşleri, Diyanet İşleri (eski), Diyanet Vakfi, Edip Yüksel, Elmalılı Hamdi Yazır, Elmalılı (sadeleştirilmiş), Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2), Fizilal-il Kuran, İbni Kesir, Ömer Öngüt, Şaban Piriş, Suat Yıldırım, Süleyman Ateş, Ümit Şimşek, Yaşar Nuri Öztürk (TOPLAM: 21 kişi)
Bu âyette temel kavramların gizlendiği meâller: Ahmed Hulusi (TOPLAM: 1 kişi)
Bu âyette hatalı/eksik meâller: Ahmet Tekin, Muhammed Esed, Ömer Nasuhi Bilmen (TOPLAM: 3 kişi)
Bu âyet için doğru meâller: Ali Bulaç, Gültekin Onan, Hasan Basri Çantay, Hayrat Neşriyat, İmam İskender Ali Mihr, Tefhim-ul Kuran (TOPLAM: 6 kişi)
****
UYARI: Herhangi bir âyete ait raporu değerlendirerek, bir mütercimin bütün âyetleri doğru ya da hatalı tercüme ettiğini düşünmek yanlış bir yargıdır. Çünkü bir âyette doğru tercüme yapmış bir mütercimimiz, diğer âyetlerde çok önemli hatalar yapabildiği gibi, incelediğiniz bir âyette "hatalı meâller" grubunda yer alan bir meâl diğer âyetlerde çok daha yalın ve anlaşılır ifadeler kullanmış olabilir. En az 10 adet âyetin hidayeti gizleyenler raporunu değerlendirdikten sonra mütercimlerimiz hakkında fikir sahibi olmaya başlayabilirsiniz.
****
EK-1: PEYGAMBER EFENDİMİZİN (S.A.V.) SAHÂBESİ VE 7 SAFHA 4 TESLİM
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'e (S.A.V.) tâbii olan bütün sahabeler; İslâm dîninin 7 safhasını yaşayarak ruhlarını, fizik bedenlerini, nefslerini ve iradelerini Allah'a teslim etmiştir. Kur'ân âyetlerinde sahâbenin İslâm'ın 7 safhasını yaşadığı kesin olarak ifade edilmiştir.
1. SAFHA: Allah’a Ulaşmayı Dilemek
Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah'a yöneldiler (Allah'a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
2. SAFHA: Mürşide Tâbî Olmak
Ve Biz, (hiç) bir resûlü, Allah'ın izniyle kendilerine itaat edilmesinden başka birşey için göndermedik. Ve onlar nefslerine zulmettikleri zaman, eğer sana gelselerdi, böylece Allah'tan mağfiret dileselerdi ve Resûl de onlar için mağfiret dileseydi, mutlaka Allah'ı, (iki tarafın da) tövbelerini (onların tövbesini ve Resûl'ün mağfiret talebini) kabul eden ve rahmet edici olarak bulurlardı.
Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah'a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah'ın eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah'a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah'a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).
Ey nebî (peygamber)! Mü'min kadınlar; Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zinada bulunmamak, evlâtlarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira uydurmamak, maruf bir iş konusunda sana asi olmamak üzere, sana tâbî olmak için geldikleri zaman, artık onların biatlerini kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Muhakkak ki Allah; Gafur'dur (mağfiret edendir, günahları sevaba çevirendir), Rahîm'dir (Rahîm esması ile tecelli edendir).
3. SAFHA: Ruhun Teslimi (Hidayete ermek)
Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah'ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl'elbabtır (daimî zikrin sahipleri).
Bundan sonra eğer seninle tartışırlarsa o zaman onlara de ki: "Ben ve bana tâbi olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah'a teslim ettik. O kitab verilenlere ve ümmîlere: "Siz de vechinizi (fizik vücudunuzu) (Allah'a) teslim ettiniz mi?" de. Eğer teslim ettilerse, o taktirde, hidayete ermişlerdir. Ve eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, kullarını en iyi görendir.
4. SAFHA: Fizik Vücudun Teslimi
Bundan sonra eğer seninle tartışırlarsa o zaman onlara de ki: "Ben ve bana tâbi olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah'a teslim ettik. O kitab verilenlere ve ümmîlere: "Siz de vechinizi (fizik vücudunuzu) (Allah'a) teslim ettiniz mi?" de. Eğer teslim ettilerse, o taktirde, hidayete ermişlerdir. Ve eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, kullarını en iyi görendir.
5. SAFHA: Nefsin Teslimi
Muhakkak ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde, ulûl elbab için elbette âyetler (deliller) vardır.
Onlar (ulûl elbab, lüblerin, Allah'ın sır hazinelerinin sahipleri), ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken (daima) Allah'ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): "Ey Rabbimiz! Sen bunları bâtıl olarak (boşuna) yaratmadın. Sen Subhan'sın, artık bizi ateşin azabından koru.
6. SAFHA: İrşada Ulaşmak
De ki: “Allah hakkında bizimle mücâdele mi ediyorsunuz? Ve O, bizim de Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. Ve, bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz de size aittir. Ve biz, ona muhlis olanlarız (dîni O'na hâlis kılanlarız).”
Ve aranızda Allah'ın Resûlü olduğunu biliniz. Eğer işlerin çoğunda size itaat etseydi, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size îmânı sevdirdi ve onu kalplerinizde müzeyyen kıldı. Küfrü, fıskı ve isyanı size kerih gösterdi. İşte onlar, onlar irşad olanlardır.
7. SAFHA: İradenin Teslimi- İrşad Makamına Tayin
Sizin içinizden hayra davet eden (mürşidlerden) bir cemaat olsun ve mârufla emretsin, ve münkerden nehyetsin (men etsin). İşte onlar, onlar felâha erenlerdir.
Siz, insanlar için çıkarılmış (seçilmiş) olan, ümmetin hayırlı kişileri oldunuz. Mâruf ile emredersiniz ve münkerden nehy edersiniz (men edersiniz). Ve siz, Allah'a îmân ediyorsunuz. Eğer kitap ehli de îmân etselerdi elbette onlar için hayırlı olurdu. Onlardan bir kısmı mü'mindir ve onların çoğu da fâsıklardır.
O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı ve orada ebediyyen kalacaklardır. İşte bu, en büyük (azîm) mükâfattır.
De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah'ı görerek) Allah'a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah'ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”